28 Ekim 2011 Cuma

Gidememek



Kalbin kopmuştur yaşadığın yerden; ama ayakların hâlâ oradadır. Bir umuda bağlıdır belki; köklere, bir göreve, gövdesine kalp çizilmiş bir ağaca… Gün geçer; kalbinle ayakların arasındaki mesafe uzadıkça uzar. Bir türlü bir araya gelemezler ondan sonra…

Oradasındır ama bir geçicilik yerleşir hareketlerine. Taşınmak için toparlanan ama bir türlü taşınamayan evler gibisindir. Eşyaların denklerde; kimi orada kimi burada… Aradığını bulamazsın; bulduğunu yerine koyamazsın.
Etrafındaki renkler değişmiştir. Zihninden şimdiden silinmeye yüz tutmuştur burası. Her şey eskimiştir. Herkesin üstünü görünmez bir toz tabakası kaplamıştır sanki… Sen hariç; sen gidecek olansın çünkü… Her gün geçtiğin sokak yabancılaşmıştır. “Bıktım buradan, gideceğim!” demişsindir her gördüğüne… Herkes önce üzülmüş ama sonra kabullenmiştir müstakbel yokluğunu. Kimileri “gitme” demiştir; kimileri “git, kurtul buradan”…
Günler geçer sen hâlâ oradasındır. Artık kalanlar da gitmeni ister. Seni gördükçe kendi gidemeyişlerini hatırlarlar çünkü…


Emanet bir valiz gibi beklersin.


Gitmeyi kafana koyduğun yerle yaşadığın yer siyahla beyaz gibidir artık. Ya da biri cennet biri cehennem…
Buradaki insanlardan yorulmuş, bu sokaklarda yürümekten bıkmışsındır. Gitsen hep meleklerle karşılaşacaksın ve bacaklarına yeniden derman gelecektir.


Belki hep sıcaktır burası; sıcaktan nefret edersin. Hep soğuktur ya da; soğuk, buraya duyduğun nefretle birleşir. Oysa “orada” ne sıcaktan bunalacak ne de soğuktan titreyeceksindir. Uzaktaki bir sevgiliden söz eder gibi konuşursun.
Otobüsler, trenler, uçaklar ve senden önce gidenler… Aklın hep onlardadır. “Bir gün ben de katılacağım size” dersin, “hele birkaç sefer daha yapın. Belki bir sonrakinde”…


Oysa gidip kurtulabileceğin bir yer yok. Ama gitmenin kurtuluş olmadığını ancak gidince anlayacaksın.
Yeni yüzler göreceksin, gittiğin yerde; yeni sokaklarda yürüyeceksin, yeni aşklara tutulacaksın belki… Onlar da eskiyecek bir zaman sonra. Aslında gideceğin “yeni” bir yer yok. “Yeni aşk” diye bir şey yok. Aynı şeye aşık olur; aynı şeyden bıkarsın.


“Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir”*


Bir kez gittin mi artık vatanın “hiçbir yer”dir.


“Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma” *


Yine de bir şehirden kopup da gidememek kadar kötüsü yoktur. Nereye gitsen kurtulamayacaksın; ama git. Gitmek dönüşün ilk adımıdır.



* Konstantin Kavafis - Şehir

13 Ekim 2011 Perşembe

Kusurdöngü




“Başlangıçta söz vardı” ama bir başlangıç yoktu.

Her şey bir sona doğru gidiyordu ama bir son yoktu.

Pek çok şey eksikti ama yine de her şey tamam gibiydi.

Hiç kimse hiçbir yere gitmemişti ama sanki kimse kalmamış gibiydi.

Herkes yola çıktığı yere dönüyordu ama dönen kimse yoktu.

Her şey baştan sona inanılmaz bir hızla değişiyor gibiydi ama neredeyse hiçbir şey değişmiyordu.

Ve yine, hiçbir şey değişmiyormuş gibi dururken her şey değişiyordu.

Oluş mükemmeldi ama mükemmel bir şey yoktu.

Her şey bir şeye sabitlenmiş gibi durağan görünüyordu ama -sabitlendikleri şeyler dahil- her şey muallakta salınıyordu.

Boşluğun biçimi yoktu ama biçimi boşluk belirliyordu.

Bir şeyler oluyor gibiydi ama aslında bir şey olmuyordu; ve hiçbir şey olmuyorken pek çok şey oluyordu.

Her şey ölçülemeyecek kadar küçüktü ve her şey ölçüye gelmeyecek derecede büyüktü.

Her şey bir şeyin içindeydi ama şeylerin içinde herhangi bir şey yoktu.

Her şey zıddıyla var oluyordu ama her şey zıddını yok etmeye eğilimliydi.

Bilinenin hanesinde artan bilinmeyenin hanesinden eksilmiyordu.

Tek tek bazı şeyler iyiye giderken toplamda her şey kötüye gidiyordu.

Her şeyin bir sınırı vardı ama sınırlı şeylerin toplamının bir sınırı yoktu.

Var olmak için yaptığın her şey yok olmanı sağlıyordu.

Her şeyin bir anlamı var gibi görünüyordu ama anlamın kendisinin bir anlamı bulunamamıştı.