Hayırlı
sabahlar. Uff, iki adım yürüdüm nefes nefese kaldım şuraya ulaşıncaya kadar.
Yaşlılık zor, bacaklar taşımıyor artık. Otobüs bu durağa gelinceye kadar
doluyor, yer veren de olmuyor her zaman, kalk ben oturayım diyemiyorsun, gençlere
bir şey söylenmiyor. Neyse ki bugün boş koltuk kalmış. İşe mi gidiyorsun? O
kollarını aç. Aç o kollarını. Öyle oturulmaz sabah sabah. Niye mi? Niyesi mi
var, kısmetin kapanır, kol öyle bağlanmaz. Nikâha gitmedin mi hiç? Nikâhta hoca
herkese “ellerinizi açın, dizlerinizin üstüne koyun, dua edin ki gelinin
damadın kısmeti açık olsun” der. Kollarını bağlama. Nesin sen, garip misin,
borçlu musun da öyle duruyorsun? İyi tamam, açma, bildiğin gibi yap. Hıh!
Burada
kızımın yanında oturuyorum ben. Kocam öleli on yedi sene oldu. Karayollarından
emekliydi. Ben de emekliyim, maaşım var, çok şükür muhtaç değilim. Kızım “Anne
gel bizim yanımızda otur, tek başına ne yapacaksın orada, hem çocuklara
bakarsın” dedi. İki kızım, bir oğlum var. Oğlum Almanya’da. Öteki kıza fazla
gitmem, büyük kızımın yanında otururum. Ama onlara hiç rahatsızlık vermem,
yemeğimi bile tek başıma, ayrı yerim. Kendi kendime her işimi yapabiliyorum çok
şükür. Onların yemeklerini, evin ufak tefek temizliğini yaparım. Bak benim
büyük damat şu bankada müdür. Yanında oturduğum damadım yani. Çok helal süt
emmiş iyi bir insandır, Allah ondan razı olsun. Sivaslı. Amma çok paracı, ikide
bir böyle böyle yapar elini, “Para yok mu kayınvalide, para?” der. Halbuki
maaşımı alır almaz yarısını ona veririm. Yine de ikide parmaklarıyla para
işareti yapıp “Para yok mu para?” der. Parası mı yok, çook.
Küçük kızım
Avcılar’da oturuyor. Dolmuş şoförüne kaçtı o. Kafasızdır biraz. Bizi dinlemedi,
gitti şoför adama kaçtı. Yine de diğer evlatlarımdan ayrı tutmadım. Elimden
gelen yardımı yaptım. Çalışıyordum ben de, kocamınki ayrı benimki ayrı, eve iki
maaş girerdi. Dişimden tırnağımdan arttırıp bunlara yedirdim. Hakkım helal
olsun yine de. Ben herkesin iyiliğini isterim. Bu küçük kızım olacak hayırsıza
da az yardım etmedim. Kaç kere borcunu ödedim. Kredi kartı, kredi kartı. Bi de
kredi kartı çıktı şimdi başımıza. Senin neyine lazım kredi kartı? İnsan ayağını
yorganına göre uzatmalı. “Ödeyemedim anne, çok sıkıştık, eve haciz gelecek”
dedi. Ödeyemeyeceksen niye harcıyorsun? Ana yüreği işte. Yine de dayanamadım.
Verdim, yatırdı. Ne yapacaksın, dosta düşmana karşı, seyirci mi kalacaksın, onun
evine haciz gelse yine sen utanacaksın. Verdim gitti, kapattı borcunu. Kafasız
bu kız, kafasız. O haliyle gitmiş araba almış kocasına, kredi çekmiş. A kafasız
kızım, kocan o arabaya biner gider elin orospularını gezdirir, sen de boynuzunu
cilalayıp oturursun evinde öyle.
İşe mi
gidiyorsun? Ne iş yapıyorsun? Gözlükçüde mi çalışıyorsun? İyi iyi, namuslu bir
iş olsun, karnın doysun da ne olduğu önemli değil. Ben kendimle barışığım. Kimsenin
canını sıkmam, moralini bozmam. Ben de tamire gidiyorum işte Haseki’ye. Yok araba
tamiri değil, ne arabası, kendimi tamir ettireceğim, hastaneye gidiyorum hastaneye,
doktora, kontrole gidiyorum. Ameliyat oldum elimden. Bak, buradan. Buradan
kestiler böyle, sinirin çevresini açtılar. Bileğimde sinir sıkışması varmış.
Tünel hastalığı mı ne diyorlar. Elini iş için çok zorlayanlarda olurmuş. Sağ
olasın. Yirmi sene çalıştım ben, hademelik yaptım okullarda, temizlik falan, el
ne yapsın kol ne yapsın. Ameliyat ettiler. Eskisi olmaz tabii. Bir bardak suyu
zor kaldırıyorum, elektrik gitmiyormuş parmaklara, sinirler yani, o yüzden
güçsüzmüş. Yaşlılık işte. Parça değişse de kendi malı gibi olmaz. Ama şimdi
iyiyim. Ben kendimle barışığım. O küçük kızım şimdi hastanede bekliyor beni.
Ben kendi başıma da yaparım işlerimi ama “Ben de yanında bulunayım anne” dedi. 75
yaşındayım. Her işimi kendim yaparım çok şükür. Zamanında kafasızlık yaptı ama
affettim artık. Ben herkesin iyiliğini isterim.
Mezarlığa
yaklaşıyoruz. Dua edelim. Ölüler dua ister, mezarlığın yanından geçerken dua
edeceksin, hiç değilse bir Fatiha okuyacaksın, o mezarlıkta senin ölün olsun
olmasın, mezarlıktan geçerken illa dua edeceksin. Bizim rahmetli Güngören
Mezarlığı’nda yatıyor. Dua biliyor musun? Neyse, ben senin yerine de ederim. “Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdü lillâhi rabbil’alemin. Errahmânir’rahim. Mâliki
yevmiddin….. ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn”. Bir gün hepimiz ölüp
gideceğiz. Hepimizin duaya ihtiyacı var. İnsanın arkasında dua edeni olacak.
Bak bunlar yatıyorlar burada, vaktinde bunlar da bizim gibi gezip tozuyordu,
teeey. Şimdi sessiz sedasız yatıyorlar. Çoğunun geleni gideni, dua edeni
kalmamıştır. Üzerinde bir karış ot. Onların yerine de biz okuyacağız. Biz aslen
Balkanlardan gelmişiz, muhacırız biz. Dedemin zamanında, Cihan Harbi’nde. Ta
oralardan yayan gelmişler karda kışta. O zaman ne otobüs var ne uçak. Önce
İstanbul’a gelmişler. Her şeylerini bırakıp gelmişler. Sonra devlet Trabzon’a
yerleştirmiş dedemleri. Çocukluğum Trabzon’da geçti. Zaten çok geçmeden
evlendim. Benim adam Kayseriliydi. Samsun’da oturduk. Evimiz vardı Samsun’da.
Duruyor daha. Oğuzdan birine verdik, o oturuyor. Kira mira vermiyor, eve baksın
yeter dedik, viran olmasın, elektriğini suyunu ödesin yeter. Oğuz Oğuz. Türkmen
değil, Türkmen mi değil mi bilmem ben. Bizim orada Oğuzlar derler, Oğuz, köylü
demek, yani kafası çalışmayan, cahile Oğuz derler bizde.
Sonra
İstanbul’a geldik. Çapa’da oturduk. Oradan Güngören’e taşındık. Çapa’daki ev
küçüktü. Eski yapı, her tarafı dökülüyor. Her sene bir yerini tamir ederdik
yine de başa çıkamazdık. Biz de sattık. Çocuklar büyüdü, evlendi gittiler.
Küçük kızım şoföre kaçtı. Şoför o, a kafasız kızım, şoför, şoförle ne yapacaksın?
Gecesi gündüzü olmaz. Gül gibi de kızdı. Ama kafasızdır biraz işte. Bir gün
baktık eve gelmedi, bekle bekle yok, ara tara bulamadık, sonra haber geldi ki
kaçmış. Ne yapalım kendi etti kendi buldu dedik. Yine de yardımımı esirgemedim.
Ne zaman başı sıkışsa yardımı esirgemedim. Büyüğü öyle değil. O okudu, işe
girdi, kendi gibi okumuş birini de buldu, şimdi bankada müdür, geldi istediler
Allahın izniyle, verdik, anlı şanlı düğünle gitti. İki de çocuğu oldu. Biri kız
biri oğlan. Altın gibi çocuklar, edepli uslu. O kızımın yanında duruyorum ben
şimdi. Onlara yük değilim, her işimi kendim yaparım. Ben kendimle barışığım. Ama
o damadım çok paracı, çok. Beni görür görmez hemen elini böyle böyle yapar, “Para yok
mu, para?” der. Parası mı yok? Var. Kendisinin maaşı, kızım da çalışıyor, ikisi
de iyi de maaş alıyor, Allah bereket versin. Çocukları da akıllı, hele kız torunum
hepsinden akıllı. Giyinmesini, oturmasını kalkmasını bilir. Saygılı, terbiyeli.
Kız dediğin
onun gibi olacak. Kadın kısmı kendine dikkat edecek, kendine laf getirmeyecek.
Ben bir erkekle konuşurken gözüne bakmam. Yabancı erkeğin gözüne bakılmaz. Kocam
öleli on yedi sene oldu. Daha bir erkeğin gözüne bakmadım. Bir kere
Bakırköy’de, yirmi yirmi beş sene önce, densizin biri diyor ki bana “Nereye
gidiyorsun?”. “Sana ne edepsiz!” dedim, “Sen kimsin, nesin de nereye gittiğimi
soruyorsun? Bana bak, senin bacağını kırdırırım, sen her gördüğün kadına böyle
askıntı mı olursun!” Gıkını çıkaramadı, kuyruğunu kıstırıp defoldu gitti. Senin
hanım nereli evladım? Evlisin değil mi? Çanakkaleli mi? Allah Allah! Sen nereden
geldin de buldun Çanakkaleli karıyı? Çoluk çocuk var değil mi? İyi iyi, Allah
bağışlasın. Çalışıyor mu karın da? Çalışması iyi. Şimdi tek maaşla geçinmek zor
evladım. Ama dikkat edeceksin. Gözün üzerinde olacak. Oo neler yapıyorlar neler…
Evden uzaklaştı mı tamam. Her şey kadının elinde oğlum, sen ne kadar dikkat
edersen et kadının içinde varsa kaşla göz arasında yapar. Sağlam kadını da
ordunun içine koysan kılına halel gelmeden çıkar. Kadın kendine sahip olacak.
Devir kötü
evladım. Şuncacık kızlar, daha kıçını yıkayamıyor erkek peşinde. Ellerinde
telefon pıt pıt pıt. Bi sevgili tutturmuşlar. Bizim zamanımızda sevgi mevgi
yoktu. Bu da sonra çıktı. Gelir isterlerdi seni, büyükler konuşur anlaşır uygun
görürlerse verirdi. Kocan olacak adamı göremezdin bile. Şimdi oo iki günde tanışıp
karı koca olup üçüncü gün ayrılıyor el kadar çocuklar. Benim bu küçük kızın bir
kızı var çok fena o. Daracık pantolon giyiyor, her tarafı meydanda, “Kızım
böyle giyme, erkekler götünü eller, insan gibi giyin” diyorum, “Hele kolaysa
ellesin anneanne, tekmeyi koydum mu iki büklüm ederim onu” diyor. Elledikten
sonra tekmeyi koysan ne olacak kafasız. Yapar gerçi, delidir o, kimse başa
çıkamaz. Anası gibi o da, kafasının dikine gider hep. Kafanın dikine gittin de
ne oldu? Bula bula şoförü buldun. Oğlum Almanya’da, çok oldu gideli. Üç beş
senede bir gelir. Fazla sokulmaz bize. Alman karıyla evlendi orada. Ayda bir
telefon eder, nasılsın anne, iyiyim oğlum. O kadar… Olsun. O da öyle biri, bana
zararı yok. Kendisi iyi olsun da benim kimseden şikâyetim yok. Ben kendimle
barışığım.
Zamanında bizim
rahmetliyle biraz para biriktirdik. Arsa aldım Yakuplu’dan. Bu büyük damadım
diyor ki, Sivaslı olan, “Kayınvalide, Kastamonuluya çok yardım ediyorsun, kredi
kartı borcunu yatırdın, arsayı da bizim üstümüze çıkar”. Kastamonulu dediği
küçük kızımın kocası, şoför olan, ona diyor. Bu büyük damadım çok paracı bu,
çok. “Olmaz” dedim, “Ben ahretimi yıkamam, ben ölünceye kadar duracak, ben öldükten
sonra neyim var neyim yoksa herkes hakkını alacak.” Evin var, işin var, bankada paran var, karın
çalışıyor, daha ne istiyorsun? İnsanoğlu doymuyor evladım, hep aç.
Senin annen-baban
sağ mı oğlum? Baban öldü demek? Hep erkekler önce ölür. Annen senin yanında mı?
Hımm, gidip geliyor. Ne yapsın zavallı, anneler hep öyle, bir orada bir burada.
Nereye gidersen git huzur bulamazsın. Ben kendimle barışığım. Şuramda bir ağrı
var, onu da soracağım doktora. Kim bilir ne vardır. İyi mi olacağız bu yaştan
sanki, illa bir yerden bir şey çıkacak. Yeter ki Allah ele ayağa düşürmesin, arıca
etek, kuruca yatak. Yine de Allah bilir. Vaden dolmadan gidemezsin, çekeceğin
varsa da çekersin. Senin da başını ağrıttım oğlum. Başını çok ağrıtmadım değil
mi? Sağ ol yavrum sağ ol. O kollarını da açsan iyiydi. Kısmetin kapanır. Benim
hatırım için değil, kendi kısmetin için aç. Bak böyle daha iyi, işin iyi gider
bugün. Dua edeceğim senin için. İşin gücün rast gelsin. Hayırlı insanlarla
karşılaştırsın. Haseki’ye yaklaştık. İki durak mı var, bir durak mı? He, bundan
sonraki durak. Kızım gelmiştir şimdi, bekliyordur, “Ben senden önce gelir orada
beklerim anne” dedi. Ben yavaş yavaş kalkayım, anca ulaşırım kapıya. Başını
ağrıttım oğlum, kusura bakma. Yok, ben inerim, yardıma ihtiyacım yok şükür. Sağ
ol, Allah senden razı olsun. Hadi Allaha emanet ol. Dua edeceğim senin için,
kısmetin açık olsun. Hadi allahaısmarladık. Kollarını bağlama.